Search Results

Now showing 1 - 10 of 136
  • PublicationOpen Access
    Hekimin tıbbi müdahalede bulunma yükümlülüğünün sınırları
    (İstanbul Kültür Üniversitesi / Lisansüstü Eğitim Enstitüsü / Özel Hukuk Anabilim Dalı / Özel Hukuk Bilim Dalı, 2019) Güney Tunalı, Fatma Işıl; Ulusan, Mehmet İlhan
    Tıbbın başlıca amacı ve dolayısıyla hekimlerin de öncelikli görevi, insan yaşamının ve sağlığının korunmasını ve iyileştirilmesini sağlamaktır. Hekimler mesleklerini hasta üzerinde tıbbi müdahaleler gerçekleştirme yoluyla icra ederler. Tıbbi müdahale, genel hatlarıyla, bir hastalığı, anormalliği ya da eksikliği önlemek, ortadan kaldırmak ya da olumsuz etkilerini en aza indirmek için, en basit tanı ve tedavi yöntemlerinden en ağır cerrahi müdahalelere kadar uzanan her türlü faaliyet olarak tanımlanmaktadır. Hekim hasta arası ilişkilere binlerce yıldır hakim olan modelde hastanın yaşamı ve sağlığı, hekimler tarafından korunması gereken en üstün değer olarak görülmüş ve tüm mesleki çabalar bunun sağlanmasına yönelmiştir. Yirminci yüzyılda yaşanan bilimsel ve teknolojik ilerlemelerin etkisiyle yeni yöntemlerin tıp uygulamasına girmesi, iletişimde yaşanan devrimsel nitelikteki değişimler, hasta hakları kavramının ortaya çıkışı ve gelişmesi, hastanın iradesinin, yaşam ve sağlığının da önüne geçecek şekilde kazandığı önem ve bunun gibi unsurlar, tıbbi müdahale süreçleri üzerinde de doğrudan ya da dolaylı etkiler oluşturmuş, hekimlerin, hastaya müdahalede bulunmadan önce, tıp bilimi ve mesleğinin kalıplaşmış kurallarının ötesinde pek çok ilave hususu göz önünde tutmalarını zorunlu kılmıştır. Hekimlerin tıbbi müdahalede bulunma yükümlülüğünün sınırlarını gözden geçirme ve öne çıkan bazı tartışmalı noktalara çözüm önerme amacıyla gerçekleştirilen çalışmamızda ilk olarak tıbbi müdahale kavramı ve hekim ile hasta arasındaki ilişki çeşitli yönleriyle ele alınmıştır. Ardından hukuka uygun tıbbi müdahalenin koşulları gözden geçirilmiş; öncelikle genel nitelikli hukuka uygunluk nedeni olarak rıza ve rızanın aranmadığı istisnai durumları takiben, tıbbi müdahalelerin hukuka uygunluğu için aranan diğer unsurlar ele alınmıştır. Çalışmanın son bölümünde ise hekimin tıbbi müdahalesine sınırlama getiren ve müdahaleden kaçınmasına yol açabilen durumlar, hasta kaynaklı sınırlamalar, kanundan kaynaklanan sınırlamalar, tıbbi durumdan kaynaklanan sınırlamalar ve hekim kaynaklı sınırlamalar şeklinde ayrılarak irdelenmiş, uygulamada önemli sorun teşkil eden noktalara dikkat çekilerek, hem bu sorunsallar özelinde hem de genel olarak bazı öneriler getirilmeye çalışılmıştır.
  • PublicationOpen Access
    İdare Hukuku boyutuyla kişisel verilerin korunması
    (İstanbul Kültür Üniversitesi / Lisansüstü Eğitim Enstitüsü / Kamu Hukuku Ana Bilim Dalı / Kamu Hukuku Bilim Dalı, 2021) Akman, Necati Gökhan; Çalışkan, Elif Altınok
    Kişisel verilerin korunması, idare hukuku boyutuyla, kişisel verilerin işlenmesi usulünün belirli bir disiplin altına alınarak, idare edilenlerin temel hak ve özgürlüklerinin korunması olarak tanımlanabilir. Bu çerçevede, kişisel verilerin korunması ile, temelde verilerin değil, bu kişisel veri sahiplerinin korunması amaçlamaktadır. Devlet, kamu güvenliğini temin etmek, kamusal faaliyetleri yürütmek ve kamu hizmetlerini gereği gibi yürütebilmek için insan kaynağına ihtiyaç duymaktadır. İnsan kaynağına dayalı olarak yürütülecek kamu hizmetlerinde, bu kişilerin verilerinin idare tarafından bilinmesi ile ve yine hizmetten yararlananların idare ile olan ilişkileri kapsamında elde edilen veriler nedeniyle, ilk veri sorumlusunun devletler olduğu söylenebilecektir. Günümüzde artık her alanda kullanılan kişisel veriler, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) başta olmak üzere birçok ulusal ve uluslararası mevzuat ile özel hayatın gizliliği ve korunması ilkesi kapsamında güvence altına alınmıştır. Özel hayatın ve aile hayatının korunması başlıklı AİHS'in 8. maddesi kapsamında koruma altına alınan, kişisel verilerin korunması hakkı, ifade özgürlüğü, unutulma hakkı gibi başkaca haklarla da birlikte değerlendirilmektedir. Kişisel verilerin korunmasına yönelik alınan tedbirler, kamu kurum kuruluşları, özel şirketler, gerçek ve tüzel kişiler tarafından ilgili mevzuatın ve uygulamanın birlikte değerlendirilmesi yoluyla en iyi şekilde uygulanmalıdır. Uygulamaya özellikle bu alanda faaliyet gösteren ve bağımsız idare otorite olan "Kişisel Verileri Koruma Kurumu"nun karar organı olan "Kurul" aracılığıyla aldığı kararlar etkili olmaktadır. Kurum, ayrı bir kamu tüzel kişiliği bulunan ve kişisel verilerin kanunda öngörülen hukuki, idari ve teknik tedbirlerin alınması suretiyle koruma altına alınıp alınmadığı, mevzuattan kaynaklanan yükümlülüklerin gereği gibi yürütülüp yürütülmediği noktalarında denetim yaparak yaptırım uygulama yetkisine sahiptir. Bu hususta gerek uygulanacak korumaya yönelik kuralların belirlenmesinde gerek ise denetim makamları çerçevesinde yapılacak denetimlerde iki önemli hususun kişisel verilerin korunmasında göz önünde bulundurulması gerekir. Bu özellikler "orantılılık" ve "gereklilik"tir. Koruma amaçlı uygulanan kurallar koruma amacıyla orantılı ve acil sosyal ihtiyacın karşılanması yönüyle de gerekli olmalıdır. AİHM de kendisine yapılan bireysel başvurularda, üye devletlerin yaptığı kişisel veri ihlaline yönelik incelemelerinde, bir müdahalenin bulunup bulunmadığı, müdahalenin yasa ile öngörülüp öngörülmediği, müdahalenin meşru amaçla uyumlu olup olmadığı ve orantılılığı ile müdahalenin acil bir sosyal ihtiyaca dönük olarak yapılıp yapılmadığı gibi kriterleri çerçevesinde değerlendirmektedir. Kişisel verilerin korunması hakkı, Anayasal bir haktır ve kişi, bu hak kapsamında, kendisine ait verilerinin veri sorumluları tarafından mevzuata uygun biçimde muhafaza edilmesini ve edilip edilmediği noktasında bilgi verilmesini her zaman isteyebilecektir. Kendisinin iradesi dışında, sır olarak adlandırdığı ve gizlediği, sadece kendisinin paylaştığı kişiler dışında üçüncü kişiler ile paylaşılması halinde, sorumluların cezai, idari, disiplin sorumluluğu yanında hukuki sorumluluğu da söz konusu olabilecek; bu durum kişilik haklarına yapılan bir saldırı olarak da nitelendirilebilecektir. Türk hukukunda, Anayasal olarak güvence altına alınan kişisel verilerin korunması hakkı, 2010 referandumuyla birlikte Anayasa'nın 20. maddesinin 3. fıkrasıyla düzenlenmiş ve bu konuda detaylı düzenlemenin yasa ile yapılacağı belirtilmiştir. Bu düzenleme çerçevesinde, 2016 yılında 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu kabul edilerek yürürlüğe girmiştir. Bahse konu kanunun vurgu yaptığı kişisel verilerin korunması, kamu kurumlarında ilk elden devletin yegane organı idare tarafından sağlanmaktır. Bilişim teknolojilerindeki gelişim sonucu, kişi, kurum ve devletlerin bilgi gereksinimi ile bireylerin bilgi üzerinde karar verme hakkı arasındaki denge bozulmuştur. Kişisel verilerin korunması hukuku dengeyi sağlamayı, kişisel verileri işlenen bireye, kişisel verilerinin geleceğini belirleme hakkı tanımayı hedefler. Aksi durum insan haklarının temel değeri olan insan onurunun zedelenmesine neden olabilir. Bu çalışmada, idarenin sorumluluğu kavramı altında, kişisel verilerin korunması hakkının ihlali halinde oluşan hizmet kusurunun, geçmiş yargı kararları da göz önünde bulundurularak incelenmiş olup; bu incelemede veri güvenliği ilkesi başta olmak üzere kişisel verilerin korunmasına yönelik geçerli olan genel ilkelerden faydalanılmıştır. İdarenin kişisel verilerin korunması alanında hizmet kusuru olarak kabul edilecek kusur sorumluluğunun dayanağı iki biçimde söz konusu olabilecektir. Bunlardan birincisi, kamu görevlisinin yapmış olduğu hizmete yönelik kusurlu davranışları, ikincisi ise idarenin veri işleme alanında, hizmetin kurulması ve işletilmesi alanında ortaya çıkabilen kusurlu davranışlarıdır. Böyle bir durumda, kişisel verisi ihlal edilenlerin, Anayasa'nın 125. maddesi gereğince, idarenin sorumluluğu ilke ve kuralları çerçevesinde aktarılmıştır. Kişisel verilerin korunması hakkının temin edilmesi bakımından, kişilerin açık rızası olmaksızın, kişisel verilerinin işlenmesi yasaktır. Özellikle özel (hassas) nitelikli kişisel verilerin, bireylerin temel hak ve özgürlüklerinin korunması açısından ne kadar önemli olduğu ve rıza dışı işlenmesi ile kişiyi maddi ve manevi olarak mağdur edeceği aşikardır. Rıza olmaksızın işlenmesi mümkün olan, istisna hükümleri de 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu ışığında bu çalışmada ele alınmıştır. Bu genel açıklamalar kapsamında çalışmamız dört bölümden oluşmaktadır. "Kişisel Veri Kavramı, Kişisel Verilerin İşlenmesi Ve Korunması" başlıklı Birinci Bölümde, kişisel veri kavramı ve unsurları, kapsamı kişisel verilerin işlenme şartları, özel nitelikli kişisel veri kavramı, kişisel verilerin korunması ihtiyacı ve nedenlerine yer verilmiştir. "Kişisel Verilerin Korunmasına İlişkin Uluslararası Temel Düzenlemeler ve Kurumlar" Başlıklı İkinci Bölümde, İktisadi İşbirliği ve Gelişme Teşkilatı (OECD), Avrupa Konseyi, Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve Uluslararası Çalışma Örgütü gibi uluslararası kuruluşların kişisel verilerin korunması düzenlemeleri ile veri koruma kurumları incelenmiştir. "Kişisel Verilerin Korunmasında Denetleyici Ve Düzenleyici Kurum Olarak Kişisel Verileri Koruma Kurumu" başlıklı Üçüncü Bölümde Kurumun yapısı, bağımsızlığı, Kurum'un karar organı Kişisel Verileri Koruma Kurulu, Kurum'un idari teşkilat içindeki yeri ve yaptırım kararlarının hukuki niteliği üzerinde durulmuştur. "Kişisel Verilerin Korunmasında İdari Ve Yargısal Denetim" başlıklı 4. Bölümde ise Kurumun idari denetim yolları, Kişisel Verileri Koruma Kurulu'na yapılan şikayet ve sonuçlandırılması ile yargısal denetimin koşulları belirtilmiş ve yargı kararlarından örnekler verilmiştir. Böylece kişisel verilerin korunması hakkı kapsamında, çalışmamızda konu idare hukuku yönüyle ele alınmıştır. Bu çerçevede, kamu kurum ve kuruluşlarının, kamu düzeni veya kamu güvenliği, vb. durumlar sebebiyle elde ettikleri kişisel verileri, "hukuka aykırı olmayacak" ve "telafisi güç durumlar" oluşturmayacak şekilde işlenmesi ve kullanmasını; kişilerin, kişisel verilerine talepleri doğrultusunda erişimini, silinmesini, yok edilmesini veya kişisel verisi hakkında bilgi edinmesini temin etme olanağının sağlanılmasını; veri sorumlusunun kişiyi aydınlatması ve bilgi edinme hakkı kapsamında idarenin bireye verilerin ne amaçla kullanılacağını aktarmakla yükümlü olduklarını; verilerin güvenliğini sağlamak amacıyla her türlü tedbirin alması gerektiğini; kamu kurum ve kuruluşları tarafından bu sorumluluklarının yerine getirilmemesi halinde idarenin sorumluluğunun doğabileceği; konu hakkında yapılan yargısal denetim kapsamında ortaya çıkan yargısal içtihat ve Kurul tarafından bağımsız idari otorite olarak "idarenin düzenleme yetkisi" sınırları kapsamında verdiği "Kurul Kararları"nın incelenmesi suretiyle ortaya konulması amaçlanmıştır. ANAHTAR KELİMELER : kişisel veri, kişisel verilerin korunması hakkı, AİHS, AİHM, idarenin sorumluluğu, hizmet kusuru, gizlilik, özel hayat, rıza
  • PublicationOpen Access
    Acentenin hak ve borçları
    (İstanbul Kültür Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Hukuk Anabilim Dalı / Özel Hukuk Bilim Dalı, 2013) Korun, Yusuf; Merih Kemal Omağ
    Bu tez çalışmamızda acentenin hak ve borçlarını 6102 Sayılı Yeni Türk Ticaret Kanunu kapsamında, 6762 Sayılı Eski Ticaret Kanunu?muzla karşılaşmalı olarak değerlendirmeye çalıştık. Bu değerlendirmede öncelikle yaralandığımız kaynak ve Kara (Kıta) Avrupası Hukuku?ndaki yazarların görüşleri oldu. Bunun yanında Türk ve Kara Avrupası ülkelerinin Yüksek Mahkeme Kararları, Avrupa Birliği?ne ait yeknesak hukukun Yüksek Mahkeme oluşturulması sürecindeki çalışmalardan, bu çalışmalar üzerine yazılan eserlerden de yararlandık. Eski ve Yeni Ticaret Kanunu?muzun oluşturulması sürecinde, yabancı ve Ülkemiz Hukuku?nun değerli bilim insanlarının çok önemli katkılarını, hukukun gelişiminde ve tek düze hukuk yaratmaktaki etkilerini bu çalışmamızda bulacaksınız. Ticaret Hukuku?muzun bugün geldiği aşamada doktrindeki görüşlerin etkisi ile Yüksek Mahkemeler kuralları değiştirilmiş, yeni kurallar koymuştur. Uygulama yeni hukukun yaratılmasında doktrinin etkisi ile yasama organlarına öncülük etmiştir. Çalışma konumuz olan acentenin hak ve borçları konusu Ticaret Kanunu?muzun değişmesi ile yenilenmiştir. Bu yenilenme sürecinde öncelikle Yerli ve Yabancı doktrin, sonrasında yabancı Yüksek Mahkeme kararları daha sonrasında ise Yargıtay İçtihatları, en sonunda ise 6102 Sayılı Yeni Ticaret Kanunu?nun düzenlenmesini bu sıra ile aktarmaya çalıştık. iii Acentenin hak ve borçlarının 6102 Sayılı Yeni Ticaret Kanunu ile düzenlenmesi görece de olsa acente lehine hükümlerin hukukumuza girmesi sonucunu doğurmuştur. Bunu yanında Ülkemiz?de acentelik işi yapan kişilerin korunması, hukuki boşluk bulunan bazı koşullarda hüküm getirilmesi söz konusu olmuş, ancak bu yeni düzenlemelerde dahi yapılan önemli hatalar yazarlarca ve tarafımızdan eleştirilmiştir. Eski Ticaret Kanunu?ndaki hatalı yazım ve kurallar yüzünden uzun yıllar uygulamada sorun yaratan kurallar değiştirilmiştir. Bu olumlu değişim konusunda da olumlu eleştirileri bu çalışmamızda bulacaksınız. Hukukumuzda Ticaret Kanunu ve yaptığı atıfta Borçlar Kanunu?nun tellal, komisyoncu ve vekalete ilişkin hükümleri Medeni Kanunun yine ilgili hükümleri acente konusunu düzenlemiştir. Bazı özel acenteler (sigorta, seyahat, taşıma aracılık yapan sermaye piyasası acenteleri gibi) hakkında özel kanunlarla düzenleme yapılmıştır. Tüm acenteleri düzenleyen özel bir kanunumuz bulunmadığından uygulamada bir karışıklık yaşamamız Eski Ticaret Kanunu döneminde olduğu gibi kaçınılmazdır. 6102 Sayılı Yeni Ticaret Kanunu?muz konusunda bugün itibariyle pek az eser yazılmıştır. Önümüzdeki birkaç yıllık süre içerisinde bu eserlerin sayısının artması, yeni düzenlemelerin sonuçları, olası sonuçları hakkındaki değerlendirmeleri kolaylaştıracaktır.
  • PublicationOpen Access
    Klasik Dönem Roma Hukukunda ölüme bağlı bağışlama (donatio mortis causa) ve Türk Hukukundaki görünümü
    (İstanbul Kültür Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Özel Hukuk Anabilim Dalı, 2013) Mındız, Emine; Bülent Tahiroğlu
    onatio mortis causa muamelesinde bağışlayan, gerçekleşmesi muhtemel veya muhakkak olan bir korkudan dolayı ölümünü göz önünde bulundurarak, başka bir deyişle somut ve yakın bir ölüm tehlikesi içerisinde bulunduğu için veya böyle bir tehlike söz konusu olmaksızın, sadece günün birinde her insanın öleceği düşüncesiyle bağışlamada bulunmaktadır. Donatio mortis causa, bozucu şarta bağlı olarak bağışlayan henüz hayattayken ifa edilebileceği gibi; bağışlananın, bağışlayanın ölümünde sağ bulunması geciktirici şartına da bağlanabilirdi.
  • PublicationOpen Access
    Birey - Toplum Karşıtlığında Ekinsel Görecelik, Değerler ve Aktörenin Filmsel Göstergesi ( "Berlin In Berlin" Örneği)
    (İstanbul Kültür Üniversitesi Yayınları, 2004-04) Gündeş, Simten; Küçükerdoğan, Rengin
    ‘’Doğru’’ ve ‘’yanlış’’ ın evrensel bir değer mi yoksa görecelikli bir kavram mı olduğu konusu tartışılan çalışmada ‘’ekinsel görecelik’’ ve ‘’öteki’’ kavramları irdelenirken örnek olarak ‘’Berlin in Berlin’’ filminin incelemesi yapılmıştır. Bu bağlamda ‘’hukuk’’ ve ‘’aktöre’’ ikilemi üzerinde durulmuştur.
  • PublicationOpen Access
    Sosyal Adalet
    (İstanbul Kültür Üniversitesi Yayınları, 2003) Özgüven, Ali
  • PublicationOpen Access
    Halka açık anonim ortaklıklarda yönetim kontrol değişikliği ve çağrı
    (İstanbul Kültür Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Özel Hukuk Anabilim Dalı / Özel Hukuk Bilim Dalı, 2011-08) Doğru, Halil; Hanife Öztürk
    Halka açık anonim ortaklıklarda yönetim kontrol değişikliği ve çağrı konulu doktora tezinin hazırlanması aşamasında bu kavramlara ilişkin genel bilgiler verildikten sonra yoğun olarak yönetim kontrolünün değişmesi (Takeover) kavramı incelenmiştir. Halka açık anonim ortaklıklarda yönetim kontrolünün değişmesine Türkiye'de sıklıkla rastlanılmadığından, Takeover olaylarının yoğun olarak yaşandığı Amerika ve İngiltere'deki durum ve tarihsel süreç ayrıntılı olarak incelenmiştir. Takeover kavramı yasal düzenlemeler ve mahkeme içtihatları ışığında söz konusu ülkeler bazında farklı bölümler oluşturulmak suretiyle ayrıntılı olarak ele alınmıştır. Amerika ve İngiltere'de Takeover kavramının ortaya çıkışı ve sonrasında iki ülkede yürürlüğe konan yasal düzenlenmeler açıklanırken iki ülkenin de konuya bakış açıları üzerinde durularak, bu ülke hukuklarının Takeover'a yaklaşımları irdelenmiştir. Takeover'ı düzenleyen başlıca kurallar olmaları sebebiyle Amerika'daki William Act ve İngiltere'deki Code Kuralları da tez kapsamında incelenmiştir. Bu iki ülke dışında Avrupa Birliği'nin (AB) Takeover'a ilişkin Direktifi doğrultusunda AB hukukunun Takeover'a yaklaşımı üzerinde durulmuştur. Tezin son bölümünde Sermaye Piyasası Kanunu, Sermaye Piyasası Kurulu'nun Seri: IV No. 44 Tebliği ve TTK hükümleri çerçevesinde yönetim hakimiyeti değişikliğine ilişkin düzenlemeler incelenmiştir.
  • PublicationOpen Access
    İkinci el motorlu araç satışında aracın ayıplı çıkması halinde satıcının sorumluluğu
    (İstanbul Kültür Üniversitesi / Lisansüstü Eğitim Enstitüsü / Özel Hukuk Ana Bilim Dalı / Özel Hukuk Bilim Dalı, 2021) Bal, Güllü Camlı; Bellican, Cüneyt
    İnsanların hayatlarını devam ettirmek için gereksinim duyduğu temel ihtiyaçları dışında en fazla satış sözleşmelerine konu yaptıklarında birisi de motorlu araçlardır. Üretim tekniklerinin ve teknolojinin gelişmesi ile birlikte motorlu araçların üretimi artmıştır. Sayısı artan motorlu araçların kişiler arasında satış sözleşmelerine konu edilmesi yalnızca fabrikadan üretilerek piyasaya sürülen sıfır kilometre araçlarla sınırlı kalmamıştır. Motorlu araçların dayanıklı tüketim mallardan olması ve uzun süre kullanılabilmeleri nedeni ile kişiler arasında ticari veya kullanım amaçlı olmak üzere satış yolu ile bir çok kez el değiştirmesine neden olmuştur. Bu durum İkinci el motorlu araçların zamanla çok hızlı bir şekilde işlem hacminin büyümesine ve ikinci el satış piyasasının oluşmasına neden olmuştur.Diğer taraftan satıcıların zikir ve vaat ettikleri bir takım özelliklerin olmadığı, kişiler arasında hızla satış yolu ile devredilen ayıplı İkinci el motorlu araçlar nedeni ile taraflar arasında uyuşmazlıkların doğmasına neden olmuştur. Bu çalışmada, ikinci el motorlu araçların mülkiyetinin devri, günlük hayatta çok sık karşılaşılan İkinci el motorlu araçlarda bulunan ayıplar, bunlardan satıcıların sorumlulukları ve alıcıların hakları, bu hakların kullanma yolları olmak üzere bir çok konu başlığı altında öğreti ve Yargıtay uygulamaları da göz önüne alınarak inceleme konusu yapılmıştır. Anahtar Kelimeler: İkinci el ayıplı araç, satıcı, alıcı, tüketici, satış sözleşmesi
  • PublicationOpen Access
    Avukatlar hakkında arama ve elkoyma
    (İstanbul Kültür Üniversitesi / Lisansüstü Eğitim Enstitüsü / Kamu Hukuku Ana Bilim Dalı / Kamu Hukuku Bilim Dalı, 2021) Tığlı, Dicle Erdoğmuş; Tütüncü, Efser Erden
    Tez çalışmamızda, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nda birinci kitap, dördüncü kısımda, koruma tedbirleri başlığı altında düzenlenen arama ve elkoyma tedbirleri ile avukatlar hakkında arama ve elkoyma tedbirinin uygulanması ele alınmıştır. Avukatlar hakkında arama ve elkoyma tedbirlerinin özel olarak düzenlenmesinin sebeplerinden sır saklama yükümlülüğü, avukatların bağımsızlığı, savunma hakkının korunmasına değinilmiş olup, bu kapsamda avukatların üstünün, konutlarının aranması ile bürolarında arama ve elkoyma, avukatın postasında elkoyma işlemi incelenmiştir. Çalışmamızın birinci bölümünde; avukatların kamu görevlisi olup olmadığı konusuna değinilerek, ceza muhakemesi işlemlerinden arama ve elkoyma tedbirlerinin avukatlar hakkında özel olarak düzenlenmesinin sebepleri incelenmiştir. İkinci bölümde; arama tedbiri, tedbirin avukatlar hakkında uygulanması, tedbirin denetimi ve hukuka aykırı olan arama işlemi ile bu durumdan kaynaklanan Devletin tazminat yükümlülüğü incelenmiştir. Üçüncü bölümde; elkoyma tedbiri, tedbirin avukatlar hakkında uygulanması, tedbirin denetimi ve hukuka aykırı olan elkoyma işlemi ile bu durumdan kaynaklanan Devletin tazminat yükümlülüğü, avukatlar hakkında uygulanan arama ve elkoyma tedbirlerinin hukuki denetimi ile Devletin tazminat yükümlülüğü incelenmiştir.
  • PublicationOpen Access
    Özel Hukuk Alanında Cezai Şart
    (İstanbul Kültür Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Özel Hukuk Anabilim Dalı, 2005-07) Tiryaki, Murat; Atilla Altop
    Bu çalışmanın konusu temel olarak Türk Borçlar Hukuku sisteminde düzenlenmiş bulunan cezai şart müessesesini uygulama alanı bulduğu diğer kanun hükümleriyle birlikte incelemeye tabi tutmaktır. Ayrıca 2005 yılında hazırlanan Türk Borçlar Kanunu Tasarısı çerçevesinde değişen veya değişmeyen cezai şart hükümlerine de ilgili bölümlerde yeri geldikçe değinilmiştir. Tezimizin ilk bölümünde, cezai şartın terim, tanım, unsurları, amacı, hukuki niteliği hakkındaki görüşler ve uygulama alanına değinilmiş olup, ikinci bölümünde ise cezai şartın türleri, cezai şart alacağının ileri sürülmesinde muacceliyet şartı ve cezai şartın hükümleri ele alınmıştır. Üçüncü ve son bölümde, cezai şart ile zarar arasındaki ilişki ve cezai şartın sona ermesi durumları incelenmiştir. Tezimizin sonuç bölümünde, Yeni Borçlar Kanunu Tasarısında yer alan cezai şart hükümlerinin tarafımızca genel bir değerlendirmesi ve konuyla ilgili görüşlerimiz yer bulmuştur.